Dizi Yorumu | When We Were Young (2018)


Merhabalar :)

Mükemmel bir dizinin yorumu ile karşınızdayım! Uzun bir yazı olacak. Umarım hepsini okursunuz :D 





İlk olarak dizinin başlığının yanında neden 2018 yazdığını açıklayayım. Aynı İngilizce isme sahip 2017 yapımı bir dizi daha var fakat aralarında hiçbir ilişki yok. Çince isimleri ve konuları farklı, devam niteliğinde değiller :D 


Konuya gelecek olursak 1996 yılında Hua Biao adlı öğrencinin gittiği okuldan atılıp yeni bir okula başlamasını ve oradaki öğrencilerin hayatını değiştirmesi ile yaşananları anlatıyor kısaca. Gençlik dizisi olarak etiketlense de bana kalırsa küçük bir gençlik dizisinden çok daha fazlası. Diziye başlama sebebim başrol erkek oyuncu Ming Hao'ydu. Bu dizinin de klasik bir liseli aşıklar mantığında olacağını düşünmüştüm fakat öylesine bir ters köşe yaptı ki! İçinde aşktan öte ailevi problemler, insanların yaşadığı sıkıntılar, arkadaşlık vs. her şey vardı. Bazı sözlerden öylesine etkilendim ki kendime yeni dersler çıkarttım. Diziyle alakalı tek sıkıntı Türkçe çevirinin olmaması. İngilizce çevirisini Youtube üzerinden izlemek için buraya , FastDrama üzerinden izlemek için ise buraya tıklayın. Ben Youtube üzerinden izlemiştim diziyi :D 

Şimdi tek tek incelemek gerekirse eğer her bir karakterin ailesinde yaşadığı bir problem vardı. Hua Biao 3 aylıkken yetim kalmıştı ve onu büyükannesi büyütmüştü. Geçim sıkıntısı yaşıyorlardı. Yang Xi'nin ailesi ise fazlasıyla sıkı bir aileydi. Ağabeyi Yang Zhou en iyi üniversitelerden birinde öğrenciydi. Yang Xi ise ağabeyinin tersine sınavlarda aşırı başarısız bir öğrenciydi. Ekstra puan almak için 10.000 metre koşusuna hazırlanıyordu ki bacağını sakatladı ve giremedi. Li Yu'nun ailesi boşanmıştı ve annesi Japonya'da yaşıyordu. Babası da geç saatlere kadar çalışıyordu. Si Tu Er Tiao'nun ailesi zengindi lakin çalıştıkları için çocuklarına sevgilerini gösterememişlerdi. Yang Xiao He Mei'nin ailesi aşırı katıydı. Belli bir saate kadar dışarıda durabiliyordu. Habire ders çalışması gerekiyordu vs. Bütün ailelere odaklandı When We Were Young. 

Dizide aşk olduğu için tabi ki bir aşk üçgeni, hatta aşk dörtgeni vardı lakin gelin görün ki entrika sıfırdı! Genelde dizilerde aşk olduğunda kaos olurdu. Burada Hua Biao ve Li Yu, Yang Xi'den hoşlanıyordu fakat ikisinin arasını hiç bozulmadı. Li Yu, Hua Biao'nun hayatını zorlaştırmadı. Huang Deng Deng,  Li Yu'dan delicesine hoşlanıyordu fakat Yang Xi'ye hep yardım etti, kötü bir insan olmadı.

Arkadaşlıkları ise öylesine güçlü ve kuvvetliydi ki! Birbirlerine yardım etmeleri, desteklemeleri beni çok mutlu etti. Lisedeki arkadaşlarımla kendimi düşündüm izlerken. 






Hua Biao feminen kadınlardan hoşlandığı söyledikten sonra Yang Xi; 



Eğlenceliydi de aynı zamanda. Hayatımda bu kadar çok güldüğüm sitcomlar dışında birkaç dizi var ve bu da onlardan biri oldu. 1996'ların feminen görünüşü bu mu bilemiyorum ama puantiyeli elbisesi ve kurdele şeklindeki tacıyla tam bir hediye paketini anımsattı bana :D  




Bir de bu var. Hua Biao evde temizlik yapıyordu atlet ve şort ile. Yang Xi gelince hızla odasına gidip üstünü değiştirdi. Babasının takımını giymiş.. Büyükannesinin bakışları beni temsil ediyor :D

WWWY eğlenceli falan dedik ama peki bu diziden öğrendiğim şeylerin birkaçı neydi? İngilizce çevirilerime güvenmesem de kendi anladığım şekilde yazacağım. Hatalarım için özür dilerim şimdiden :D 


"Hiç çalışmıyorsun. İyi yapamadığını nasıl bilebilirsin?" Sınav senemde "Anne ben fizik çözemiyorum." diye ağladığım sıralarda annem aynısını söylemişti bana. Ondan sonra çalışıp denemelerde net sayımı yükseltmiştim vs. Bu sözü hepimiz duysak da uygulamada biraz zayıf kalıyoruz lakin yine de etkiledi beni. 


"Yang Xi, herkese ait bir dünya var fakat inşa etmek için sıkı çalışmaya gönüllü olduğun sürece sana ait fazla fazla dünyaların olacak."  Hua Biao'nun söylediği bu söz tam anlamıyla yüreğime dokundu. Sınava çalıştığım sırada bu sözü görmüş olsaydım her yere yazardım eminim ki. Şimdi ise ajandama yazdım ve okuduğum bölümde ilerlerken hep hatırlayacağım :D 


"Hangi insanlar mucizelere ulaşır biliyor musun? Mucizelere inanan insanlar." İnanalım bakalım mucizelere. Kendi mucizelerimizi yapalım hayatta. 



Bunlar sadece ekran görüntüsünü almayı akıl edebildiklerimdi. Bunların dışında izlerken öğrendiğim birçok şey oldu. Tekrar tekrar izledim keyiften :D Çince değil de İngilizce olsaydı dili eminim ki beğenen insan sayısı artardı. İlgi artardı. Ayrıca dizi deli kaynıyor! Ciddi ciddi deli kaynıyor.




Diziyle ilgili söylemek istediğim tonlarca şey var fakat toplayamıyorum. Ev telefonundan yaptıkları konuşmaları, her yere bisiklet ile gitmeleri, paten sürme yarışı yapmaları vs hepsi çok hoşuma gitti. Mutlaka izleyin dediğim dizilerden biri :) 

Dizinin şarkılarını dinlemek isterseniz buraya tıklayarak Youtube çalma listesine gidebilirsiniz :D






Dizideki çift için yapılmış videolar :D 

İkinci sezonu merakla bekliyorum. Aynı ekip olur umarım :D Kendinize iyi bakıın. 

Ming Hao'nun tatlılığı beni bitirdi...






Şarkılar Serisi | ONE OK ROCK

Şarkı sözlerinde yeri geldi kendimi buldum yeri geldi güç buldum. Japon rock grubu ONE OK ROCK şarkılar serisinin 5. konuğu :)



2005 yılından beri aktif olan grubun farklı tarzlarda bir çok şarkısı var. Şarkılarında genellikle Japonca ve İngilizce'yi kullanan One Ok Rock'ın bir araya gelme hikayesini okumak isterseniz buraya tık tık.

Benim severek dinlediğim şarkılara gelelim şimdi de :D Anlamlarını bilmeniz açısından altyazılı videoları koymaya çalışacağım :) 



  • Be The Light




  • The Beginning 
  • Change

  • Wherever You Are
  • We Are

  • Take What You Want

  • Kasabuta 

  • Voice




  • Stand Out Fit In

Dizi Yorumu | Hymn of Death

Merhaba. 3 bölümden oluşan mini dizi Hymn of Death'i Netflix'e gelir gelmez izledim fakat yorumumu yayınlamam yine uzun sürdü :D 



Konu olarak Kore'nin Japon işgali altında olduğu 1920'lerde tiyatro yazarı ve gizli şair Kim Woo Jin ve Kore'nin ilk kadın sopranosu Yun Sim Deok'un aşkını ve önlerine çıkan engelleri anlatıyor. Woo Jin'in evli olması, Sim Deok'un ailesini geçindiren kişi olması vb. birçok sorun aşklarını yaşamalarına engel oluyor fakat birbirinden vazgeçemeyen bu ikilinin yaşamında olanları izliyorsunuz. 

Öncelikle Japon sömürgesi altında kalan Kore hakkında izlediğim tek dizi Chicago Typewriter'dı. Favori dizilerimden biri olması sebebiyle bu dizinin de hem konusu hem de başrollerin birlikte sergilediği uyumu merak etmem izleme sebeplerimden oldu. Acıklı bir hikaye olduğunu söylemeliyim. Olacakları Twitter üzerinden öğrenmiştim fakat yine de duygulanıp ağlamadan edemedim. 



Sevdiğim birkaç replik;


  • O benim şeytan tarafından kuşatılmış olan hayatımda tek güvenli sığınağımdı. 
  • Gözyaşları ile kurulu bu dünyada, benim ölümümle son bulacak mı her şey? 
  • Dünya sana işkence etse de etmese de kendi değerlerini gözet ve insanları sev.
  • -Gerçekten yaşıyor musun? + Hayır, yaşarken ölüyorum.

🌟🌟🌟🌟🌟/5
 



Film Yorumu | Şüphe (Burning)

Merhabalar :) 
Arkadaşımla geçirdiğimiz eğlenceli günü film izleyerek sonlandıralım dedik ve vizyondaki filmlerden sevdiğimiz oyuncuların olduğu Şüphe filmini seçtik. 

Haruki Murakami'nin kısa öyküsü Barn Burning'den uyarlanan film, yarı zamanlı hamallık yapan ve ilk kitabını yazan Lee Jong Su'nun çocukluk arkadaşı Haemi ile karşılaşıp onunla yakınlaşması ile başlayıp Haemi'nin Afrika gezisine gittiği vakit kedisine bakmasıyla ve Haemi'nin yanında Ben adlı biriyle dönmesiyle devam ediyor. 




Filmi izlerken "Ah bu sahneyi anladım, şimdi neler olduğunu biliyorum." dediğin anda aslında hiçbir şeyi anlamadığını fark ediyorsun. Bu yüzden sonu dışında gelişen olayları tahmin edemedim pek. Ayrıca metaforların çok fazla kullanıldığı bu filmi sevip beğenmek biraz güç olabiliyor. Yani şu şekilde anlatayım; eğer o metaforların neler olduğunu denkleştirebiliyorsanız gerçekten anlıyorsunuz :D Örneğin Ben'in evinde bulunan makyaj malzemelerinin aslında işkence aletlerini tanımlaması gibi. Genel olarak sebep ve sonuçlarıyla ilgilendiğim için Ben'in hayat hikayesini de merak etmedim değil :D 

Bana kalırsa hikayede eksik noktalar vardı. Karakterlerin tanıtımı ve asıl olaya giriş fazlasıyla uzun tutulmuştu. Fakat diğer taraftan oyunculuklar ve sahne çekimleri harikaydı. Karakterlerin neler hissettiğini, nasıl olduklarını anlayabiliyordunuz kolayca. Not almalık güzel sözleri de bulunduruyordu içinde. 

Yeniden izler miyim emin değilim açıkçası :)  Bana hitap eden bir film olmasa da 28 ödül aldığını ve Cannes FIPRESCI ödülünü aldığını unutmamak lazım :) 

🌟🌟🌟/5

Dizi Yorumu | The Last Empress

Merhabalar :)
Uzun zamandır dizi yorumu yazmamıştım. Aslında şu an izlediğim diziler hakkında yorumlarımı yazmak için final bölümlerini bekliyordum fakat dayanamadım....
O yüzden bu yazının konusu severek izlediğim The Last Empress. 


"Kore İmparatorluğu 2018-2019 yıllarında hüküm sürmeye devam etseydi nasıl olurdu?" sorusuna cevap niteliğinde olan ve saray entrikalarını da içinde bulunduran The Last Empress 35 dakikalık 48 bölümden oluşuyor. Konu olarak daha detaya inecek olursak Oh Ssu-Ni (Sunny) , imparatora hayran bir müzikal oyuncusudur ve bir gün hayali gerçek olur. İmparator Lee Hyuk ile evlenir lakin bilmediği şey ise imparatorun onu hem saray görevlisi Min Yoo-Ra ile olan ilişkisini imparatorluk ailesinden saklamak hem de işlediği cinayeti kabullenmemek için kullandığı paravan olduğudur. Annesini imparatorun öldürdüğünü öğrenen Na Wang Shik ise intikam almaya yemin eder. Olay zinciri Sunny'nin gerçekleri öğrenip imparatorluğun sonunu getirmek istemesi ile devam ediyor. 


İzleyiciler olarak "YÜRÜ BE SUNNY!" diye bağırdığımız muhteşem sahne. 


Tarihi dizileri,özellikle sarayda geçenleri, sevmeyen biri olarak söylemeliyim ki başlarken çok fazla tereddüt ettim. Entrikaların aşırı olmasına katlanamam, fazlasıyla resmi dil kullanılmasını sevmem vs. The Last Empress ise sırasıyla tabularımı yıkmaya devam ediyor. Aşırı keyif alıyorum izlerken. Bir yandan böyle bir şey nasıl olabilir diye sinir krizleri geçirirken diğer yandan nasıl bir intikam alacaklarını, olayların nasıl devam edeceğini merak ediyorum. İlgiyi üzerinde tutan bir dizi olduğunu da reytinglerden anlayabiliyoruz aslında. 

Orada "Seni seviyorum." derken aslında "Gör bak ben senin ağzına nasıl tükürüyorum." demek istiyor :D 
Dizide güzel olan bir başka şey ise ost'ları. Şu ana kadar 4 şarkı yayınlandı ve benim bu ikisi favorim. 

  • Jang Deok Cheol - What Would It Be 



  • Gaho - Not Over 





Fazlasıyla güldüğüm bir sahneydi :D
Doğru söze ne denir?? 

Şu ana kadar 32 bölüm yayınlandı. Neler olacak hep birlikte göreceğiz sanırım :) 

Şarkılar Serisi | Dimash Kudaibergenov

     Serimizin dördüncü ve muhteşem ismi Dimash Kudaibergenov ile karşınızdayım.

Şarkılar Serisi 1. Yazı: AnnenMayKantereit
Şarkılar Serisi 2. Yazı: KARD
Şarkılar Serisi 3. Yazı: Eivør 






Kazakistan doğumlu olan ve 24 yaşındaki Dimash geniş ses aralığına sahip ve sesini doğru kullanmasıyla da biliniyor. Ben ilk olarak Emre Yücelen'in videosunda görmüştüm kendisini. Bir kere dinleyince habire dinlemek istedim. Tüyleri diken diken ediyor :D Yanlış hatırlamıyorsam Çin'deki The Singer adlı profesyonel sanatçıların olduğu yarışmada da yarıştı :)

  • Emre Yücelen'in videosu; 
  • Opera 2 

  • Confessa + The Diva Dance 

  • S.O.S 
  • Gesi Bağları 

Kitap Yorumu | Fahrenheit 451



Herkese merhaba. Birkaç gündür yayınlamayı istediğim, senenin ikinci kitap yorumu ile karşınızdayım. Fahrenheit 451'in gittiğim kitapçılarda habire gözüme çarpması, konunun ilginç olması alıp okuma sebeplerimden ikisi. 


"Yakmak bir zevkti." yazıyor kitabın arka kapağında. Bilimkurgu olarak geçse de büyük bir distopya aslında. Öyle bir dünya düşünün ki itfaiyeciler yangını söndürmek yerine başlatıyor, kitaplar yakılıyor, kitap okuyanların evleri itfaiyeciler tarafından takılıyor. 

Ana karakterimiz Guy Montag'da kitapları yakan itfaiyecilerden biri.  İşini seven ve yaptığı iş üzerine bir gün bile düşünmemiş biri. Bu karakterin sorgulamaya başlamasını ise iki kadın karakter üstleniyor; biri evinde kitap sakladığı için evini yakmaya gittiği kadın, diğeri ise komşusunun 17 yaşındaki kızı Clarisse. Clarisse favori karakterlerimden biri oldu diyebilirim. Sorduğu sorular, düşünceleri vs aşırı hoşuma gitti. 

Kitap birçok ödül almış. Hugo En İyi Roman Ödülü, Prometheus Şeref Kürsüsü Ödülü, Amerikan Ulusal Kitap Ödülü, Pulitzer Onur Ödülü arka kapakta yazan ödüller. Her şey güzel olsa da benim belli bir noktadan sonra fazlasıyla sıkıldığım bir kitap oldu. Çeviriden mi kaynaklı yoksa yazarın dilinden mi bilmiyorum ama kitabın bazı sayfaları geçmek bilmedi. Araştırırken birkaç kişinin daha benimle aynı görüşte olduğunu gördüm. Betimlemeler öylesine karışıktı ki kafamda canlandırabilmek için defalarca kez okumak zorunda kaldığım yerler oldu. İlerleyen zamanlarda bir de İngilizce olarak okumak isterim açıkçası. 

🌟🌟🌟/5


  • Sunuş kısmının sonunda Neil Gaiman demiş ki;
"Son bir not olarak şunu söyleyeyim ki, e-kitapların gerçek kitap olup olmadığını tartıştığımız bugünlerde Ray Bradbury'nin sondaki kitap tanımının genişliğine bayılıyorum; kitaplarımızı kapaklarına göre yargılamamamız gerektiğini ve bazı kitapların kusursuzca insan şeklindeki kapakların arasında var olduğunu söyler."
  • "Hepimiz birbirimize benzemeliyiz. Anayasa'nın dediği gibi, herkes hür ve eşit doğmaz ama herkes eşit hale getirilir. Her insan diğer herkesin suretidir; o zaman herkes mutlu olur çünkü sinmelerine yol açacak, kendilerini kıyaslayacak dağlar yoktur." 
  • "Hayır, hayır, senin aradığın şey kitaplar değil kesinlikle! Eski gramofon plaklarında, eski filmlerde ve eski arkadaşlarda bulabildiğin kadarını al; onu doğada ara ve kendi içinde ara. Kitaplar unutmaktan korktuğumuz bir sürü şeyi depoladığımız kapların bir türüydü yalnızda. Hiç sihirli bir tarafları yok. Sihir sadece kitapların söylediklerinde, evrenin parçalarını nasıl dikerek bizim için giysi haline getirdiklerinde." 





Kitap Yorumu | Agatha Christie - Nil'de Ölüm


Herkese merhabalar. Hazırlıktaki ilk dönemimi tamamladım ve şimdi bir aylık tatilimin keyfini çıkarıyorum :) Tabi bu sırada kendime 2019 yılı için koyduğum  "her haftaya bir kitap" hedefini gerçekleştirmeye çalışıyorum. Bu hedefin nereden çıktığını soracak olursanız eğer hemen açıklayayım. Lisedeyken habire kitap okusam da sınava hazırlandığım son iki yılda elimde daha çok test kitapları oluyordu. Otobüste geçirdiğim saati ise uyumaya ayırıyordum. Bu yüzden ilgimi kaybetmiştim. Üniversiteye başladıktan sonra yeniden kitap okumaya başladım ve aralık ayında da her hafta iki kitap bitirince bu hedefin taslağı oluştu :D 

Kitaba gelecek olursak dedektif romanı ve filmi/dizisi seven biri olarak Agatha Christie okumamış olmak benim için eksiklikti. Okumak istesem de başlayamamıştım bir türlü. Sonrasında derste bu kitaptan bahsetmemiz ve sıra arkadaşımın Agatha Christie hayranlığı beni Nil'de Ölüm'ü okumaya itti. 

Konu olarak İngiltere'nin saygıdeğer zengini Linnet'in arkadaşının nişanlısı ile evlenmesini ve gittikleri balayında öldürülmesini konu oluyor. Kitabın ilk sayfalarında karakterlerin bir anda verilmesi ile hangisi kimdi, bu isimler kime aitti baya bir karıştırsam da ilerleyen sayfalarda oturdu her şey :D Dil olarak aşırı akıcı ve sayfaların hızlıca bitmesine inanamıyorsunuz. Beni hayal kırıklığına uğratan tek şey katili ve sebebini kitabın başından tahmin etmiş olmaktı. Bunun dışında gerçekten harikaydı :) 

🌟🌟🌟🌟/5

Ah bu arada okuduğum kitapları, izlediğim dizileri takip etmek isterseniz instagram hesabımı buraya tıklayarak bulabilirsiniz. 


Blogger tarafından desteklenmektedir.

İzleyiciler

img { padding:5px; margin:5px; border-width: 5px; border-color: #0066CC; border-style: single; ridge }